Yürüyen merdivenleri kullanmaktan hoşlanmayan çok az insan bulunmaktadır. Yürüyen merdivenleri kullanmayı seviyormusunuz? Şayet çocukluğunuzu henüz kaybetmediyseniz buna cevabınız yüksek sesle “evet” olacaktır. Uzun ve hareketli merdivenlerden aşağıya yukarı hareket etmek yada yürüyen bantlarda uzun mesafeleri hiç kıpırdamadan kat etmek çoğu insan için oldukça eğlencelidir. Hatta zaman zaman birazda muziplik yapıp yürüyen bantın tersine doğru yürüyüp Michael Jackson’ın efsanevi “moon walk” figürünü deneyen insanların oluşturduğu görüntü hepimizin hoşuna gider.
Şehir hayatının içinde koşuştururken hemen hemen her yerde düzenli olarak kullandığımız bu makinelerin aslında ne kadar büyük ve ne kadar pahalı olduğunu çoğu insan bilmez. Boyutlarına ve maliyetlerine göre aslında oldukça basit çalışma mantığına sahip çokta karmaşık olmayan makinelerdir yürüyen merdivenler.
Yürüyen merdiven ve bant sistemleri sadece belirli bir mesafe için üretilmiş taşıma araçlarıdır. Sabit bir döngüde ihtiyaç duyulan hızda hareketli zincirlere monte edilmiş basamak ve pedalların sürekli hareket etmesi mantığıyla çalışırlar. Bu temel dairesel hareket birçok insanı istenen mesafeye hızla ulaştırırlar. Yürüyen merdivenler, yolcuların iki nokta arasında hızlı bir şekilde hareket etmesi gereken ancak asansörlerin pratik olamayacağı alanlarda tercih edilirler. Örneğin, yürüyen merdivenler genellikle mağazalarda, alışveriş merkezlerinde, otellerde, hava alanlarında, metrolarda, stadyumlarda ve diğer kamu binalarında bulunur.
Peki çok sayıda insanı hızlı bir şekilde beklemeksizin istenen noktaya ulaştırma fikir kime aitti? Aslında zaman içinde bu fikri düşünen bir çok insan olmuştu ancak gerek bulundukları çağdaki şehir yaşantısı , toplumun ihtiyaç ve alışkanlıkları bu fikrin hayata geçmesi için çokta uygun değildi. Şehir yaşantısının ihtiyaç önceliklerinden biri değildi bu fikir.
İlk fikri ortaya atan Nathan Ames 17 Kasım 1826'da New York, ABD'de Roxbury'de doğdu ve patent avukatı olarak çalıştı. Eğitimini Phillips Academy Hazırlık Lisesi'nde ve daha sonra Harvard Üniversitesi'nde aldı. Dikey taşımacılık endüstrisi dışında birkaç ek makine patenti aldı. 25076 sayılı ABD marka ve patent ofisi 9 Ağustos 1859’da tarihinde “Yürüyen Merdivenler” için patentini onayladı. Ames iki düzenleme yapılmasını sağladı. Birincisi, “çift paralel düzenleme”, ikincisi ise “üçgen düzenleme” olarak adlandırıldı. Sistem sürekli devam eden bir üçgen olduğu için, yolcuların koordinasyona , zamanlamaya ve çeviklik becerilerine sahip olmaları gerekmekteydi. Zirveye ulaştıklarında yana doğru atlamaları gerekiyordu. Aksi takdirde başladıkları yere geri döneceklerdi. Sistem çok pratik ama bir o kadar tehlikeliydi.
Nathan Ames yürüyen merdiven fikriyle neyi vaat ediyordu? Patenti isteyen orijinal mektubundan bazı alıntılara bakalım.
“Buluşun amacı, herhangi bir kas gücü kullanmadan kişilerin herhangi bir binanın herhangi bir yerine inip çıkmalarını sağlamaktır.”
Yürüyen merdivenler bugün bizim için oldukça sıradan makinelerdir. Fakat bahsi geçen yıllarda oldukça devrimsel bir fikirdi. Diğer yandan aynı dönemde bu makinelerle ilgili vizyon giderek genişliyor ve bu fikir girişimcilerin dikkatini fazlasıyla çekiyordu. Hareket halinde değilken dahi bu makinelerin klasik merdivenler gibi kullanım imkanı verecek olması , hareket halindeyken kullanılabilecek olması hızlanması yada yavaşlaması gibi fikriler bile o yıllarda tartışılmaktaydı.
Ames, yürüyen merdiven fikri için hiçbir zaman bir çalışma modeli üretmedi ve patentinin verilmesine rağmen ismi bir daha duyulmadı. Massachusetts’te 17 Ağustos 1865’te öldü. Ancak fikri asla kaybolmamıştı. Yürüyen merdivenler için üç ayrı patentin Jessi Reno'ya (1891), George H. Wheeler'a (1892) ve Charles D. Seeberger'e (1898) verildiği bilinmektedir. Yaklaşık 30 yıl boyunca bu patentler kullanıma sunulan bir ürüne dönüşmedi.
Otuz yıl sonra, Leamon Souder de yürüyen merdiven benzeri cihazlar için dört ayrı fikir patentini aldı. Yine de Ames gibi, Souder de hiçbir zaman fikirlerinin hiçbirinin çalışma modelini yaratmadı.
Ancak yürüyen merdiven fikrinin iyileştirilmesi ve olgunlaşması için benzersiz katkı sağladı.
Sonunda, 1892'de Jesse W. Reno, “Sonsuz Konveyör veya Asansörün” patentini aldı. Ayrıca, ilk çalışan yürüyen merdivenini de üretti . Buna “eğimli asansör” "inclined elevator" adını verdi ve New York City'deki Coney adasındaki eski demir İskeleye 1896’da monte etti.
Kısa süre sonra, George A. Wheeler de bir yürüyen merdiven için kendi fikirlerinin patentini aldı. Oda diğer mucitler gibi hiçbir fikrini hayata geçiremedi. Daha sonra Charles Seeberger Wheeler in patentlerini aldı ve Wheeler'in fikirlerinin bir kısmı, 1899'da Otis Elevator Company tarafından inşa edilen Seeberger'in prototip yürüyen merdivenlerinde kullanıldı.İlk yıllarda ahşap malzemeden üretilen yürüyen merdivenler daha sonra bu günkü merdivenler gibi tamamen metal malzemeden üretilmeye başlandı.
Yürüyen merdivenin isim babası da Seeberger tir ve 1900 yılında “yürüyen merdiven” adını da buldu. Sözcüğü, kabaca “üzerinden kaçmak” olarak tercüme ettiği Latin, scala, e ve tor sözcüklerinden bir araya getirdi. Kelimenin ES-CAL-A-TOR olarak telaffuz edilmesini istedi. Her ne kadar asansör adını çağrıştırsa da “ELEVATOR”, Seeberger sadece asansör kelimesine benzer olmaması için yürüyen merdiven adını vermedi.
Bugün, çok çeşitli konumlarda her çeşit farklı yürüyen merdiven türünü görebilmekteyiz. Belki de dünyadaki en etkileyici yürüyen merdiven sistemlerinden biri, Hong Kong'daki Central-Mid-Levels yürüyen merdiven sistemidir. Toplam uzunluğu 790 metre olan dünyanın en uzun dış mekan yürüyen merdiven sistemidir.Siz siz olun yürüyen merdivenlerin masum birer makine olmadıklarını aklınızdan asla çıkarmayıp bu konuda çocuklarınızı da sürekli bilgilendirerek daima kontrollü yolculuk etmeye çalışın.
Yeni bir fikir devamında bu yeni fikri hayata geçirecek yeni teknolojiler geliştikçe günlük yaşantımızda hareket tarzımızı değiştirecek yeni buluşların hayatı geçip geçmeyeceğini hep birlikte göreceğiz.
Comments